İlk kez Aralık 2019’da Çin’de görülen ve
COVID-19 adlı hastalığa yol açan koronavirüs, Nisan 2020 itibari ile dünyanın
neredeyse bütün ülkelerine yayılmış olup hali hazırda dünya, WHO tarafından da
ilan edildiği üzere küresel pandemi alarmı durumundadır. Bu kapsamda ülkeler
her ne kadar hukuki faaliyetlerin minimal düzeyde etkilenmesi için önlemler
alsa da, her süreç gibi tahkim süreçleri de yaşanan pandemiden olumsuz yönde
etkilenmektedir. Salgının, küresel tahkim merkezleri olan Paris, Zürih, Londra,
Singapur, New York gibi şehirler başta olmak üzere pek çok şehirde yaşamı durma
noktasında getirdiği ve bu nedenle tüm hukuki süreçler üzerinde olumsuz etkiler
yarattığı açıktır. Bu yazıda ise COVID-19 pandemisinin uluslararası tahkim
süreçlerine etkileri farklı yönlerden ele alınmaya çalışılacaktır.
1.Covid-19 Salgınının Tahkim
Süreçlerine Etkileri
Her ne kadar salgın tüm ülkelere
yayılmış durumda olsa da, enfekte kişi sayısının daha fazla artmaması için
hükümetler, şirketler, fabrikalar gibi tahkim mekanizmaları da önlemler
almaktadır. Zaten hali hazırda neredeyse tüm hükümetler tarafından getirilen
seyahat kısıtlamaları ve uygulanan karantinalar; güncel olarak devam eden
tahkim süreçlerine fiziksel olarak katılımı imkansızlaştırmıştır. Bu kapsamda
devam eden duruşmaların iptal edilmesi veya ertelenmesi sonuçları karşımıza
çıkmış ve elbette uluslararası tahkim mekanizmaları, zaruri olarak ortaya çıkan
bu sonuçlara kayıtsız kalmayarak birbiri ardına sürelere ve süreçlere ilişkin
birtakım kararlar almak durumunda kalmışlardır. Örneğin; ICC, Paris’te
yapılması planlanan duruşmaları ertelemiş veyahut iptal etmiş, ICC ve LCIA
19.03.2020 itibari ile uzaktan çalışma tedbirleri almış, ISTAC neredeyse tüm
etkinliklerini ertelemiş, AAA/ICDR her ne kadar çalışır vaziyette kalma kararı
vermiş olsa da 01.06.2020 tarihine kadar tüm duruşmaları ileri bir tarihe
atmış, ISTAC ise yine uzaktan çalışma tedbirleri alarak tüm duruşmaların
dijital ortamda yapılması konusunda karar almıştır. Bu kapsamda tahkim
tarafları ise ortak mutabakat ile kimi zaman tabi oldukları süreleri sınırsız
bir süre için uzatma, elektronik ortamda duruşmaları gerçekleştirme veya
karantina ilan edilmeyen bir ülke söz konusu ise dahi duruşmaları erteleme
yoluna gitmektedirler. Tahkimin, taraflara serbestçe kararlaştırabilecekleri
hususlar açısından “dava” süreçlerine göre oldukça geniş bir alan tanıması da
elbette hali hazırda devam eden tahkim süreçlerinin yaşanan pandemiden en az
düzeyde etkilenmesine olanak sağlamaktadır.
Bilindiği üzere gelişen teknoloji
ve yapay zeka, dijital araçlarının kullanımını tahkim süreçlerinde azımsanamayacak
bir biçimde arttırmıştır. COVID-19 salgını nedeni ile her ne kadar duruşmaların
iptali veya ertelenmesi yoluna gidilmişse de özellikle ad-hoc tahkim süreçleri
tarafların mutabakatı ile yukarıda belirtildiği şekilde, elektronik ortamda
yapay zekanın da kullanımı ile birlikte devam edebilmektedir. Bu kapsamda aslen
COVID-19 salgınının, tahkim kavramını bir yenilenme sürecine soktuğunu,
uyuşmazlık yaşayan tarafları her ne kadar küresel pandemi alarmı altında
bulunulsa da alternatif çözüm yolları aramaya yönelttiğini, bu nedenle de
aslında tahkime rağbeti arttırdığını söylemek mümkündür. Ek olarak dijital
ortamda belge sunumunun, belge incelemesinin ve belgelerin taraflara
iletilmesinin de tahkim sürecinde normal dava yoluna göre çokça kolay olması,
bu rağbette önemli bir rol oynamaya, nispeten geleneksel olan tarafların dahi
süreçten etkilenmemek adına tahkime yöneltmeye yol açmaktadır. Dijital dünyanın
tahkim süreçlerinde kullanımının yüksek olmasının tahkime rağbeti arttırmasının
yanı sıra bilindiği üzere, hakemlerin bireysel sorumlulukları da tahkim
açısından en önemli kavramlardan biridir. Buna göre hakemler, duruşmaların ve
sürecin selameti açısından duruma uygun düşen yöntemleri araştırmakla,
uygulamakla ve gerekli olmayan gecikmelerin önüne geçmek için çabalamakla
yükümlüdürler. Söz konusu sorumluluk, salgın esnasında da değişmeyecektir. Her
ne kadar yaşanan COVID-19 salgını her halükarda gecikmelere yol açacak olsa da
hakemlerin bu gecikmeleri minimuma indirmek için çabalaması ve süreci işler
halde yönetmesi; salgın esnasında tahkime yönelimin artmasındaki bir başka
neden olacaktır.
COVID-19 salgını, ticari tahkimin
bir sıçrama yaşamasına yol açacak gibi göründüğünden bahisle kimi kurumsal
tahkim merkezleri salgın esnasında yaşanan olumsuzlukları bir avantaja
dönüştürme çabasına girmişlerdir. Bu kapsamda SCC tarafından güvenli dijital
platformlar oluşturulmaya başlanmış, ICC de benzer bir platform arayışında
olduğuna yönelik açıklamalarda bulunmuştur.
2.Mücbir Sebep ve
Uluslararası Tahkim
Uluslararası tahkim söz konusu
olduğu zaman, tek bir hukuk düzeninden veya tek bir ortak prensipten bahsetmek
mümkün olmamaktadır. Bu nedenle mücbir sebebin ne olduğu ve etkilerinin kapsamı
her hukuk sistemine göre ayrı ayrı irdelenmelidir. Örnek olarak mücbir sebep klozu,
İngiliz Hukuku’nda tanınmış bir prensip değildir; aslen Fransız Hukuku
tarafından “beklenmeyen durum” (hardship) olarak dünyaya kazandırılmıştır.
Fakat buna rağmen COVID-19’a bağlı olarak borcun yerine getirilmemesi, İngiliz
Hukuku’nda borçlunun borcunu yerine getirmesinin fiziksel veya ticari anlamda
imkansızlaşması sonucunu doğurduğundan dolaylı bir mücbir sebep halinden
bahsetmek mümkün olmaktadır. Türk Hukuku’nda ise bilindiği üzere sözleşme
kapsamına alınan kloz; “pandemi” durumunu içeriyor ise COVID-19 salgınının
mücbir sebep sayılacağı açık ve alenidir.
Mücbir sebep bu anlamda ortaya
çıkacak yeni uyuşmazlıklarda önemli rol oynamaktadır. COVID-19 salgınının pek
çok uyuşmazlığa ve sözleşme feshine yol açacağı göz ardı edilemeyecek bir
gerçek olup, hukuk dünyası henüz bu salgının etkilerini tam olarak öngörememiş
ve ortaya koyamamış olsa da ileriki yıllarda mücbir sebebe dayalı
uyuşmazlıkların artması beklenmektedir. Bu nedenle salgından önce akdedilen
sözleşmelerdeki mücbir sebep klozlarının gündeme geleceği ve şayet
sözleşmelerde mücbir sebep klozları bulunmuyorsa da tarafların uyarlama yolunu
seçeceği açıktır. İlerleyen zamanda, tahkim duruşmalarında mücbir sebep
konuşulmaya başlanacak fakat süreçlerin seyri değişmeyecektir. Yine, dava
yolunda olduğu gibi mücbir sebebin öngörülebilirliği, sözleşme hükümleri,
uygulanacak hukuk, mücbir sebebe dayanan “non-perfomance” (ifadan kaçınma)
halinin kabul edilebilirliği, iyi niyet, sorumluluk ve hakemlerin yetkileri
kavramları tartışılacak; tahkim sürecinin avukatlar açısından başarıyla
tamamlanması da yine söz konusu kavramların en iyi şekilde savunulması ile
olacaktır.
Bu noktada devletlerin de mücbir
sebep kavramını ileri sürmesinin mümkün olup olmayacağı tartışma konusudur.
Tarafımızca, devletlerin yaşanan salgın kapsamında yabancı yatırımcılara karşı
sözleşmesel yükümlülüklerini yerine getirememesi durumunun da aynı ticari
ögelerde olduğu gibi mücbir sebep olarak değerlendirilmesi gerekmektedir zira
metropollerde dahi sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği ve devam eden
projeler açısından durma kararlarının alındığı ortada iken mücbir sebebin
devletler açısından gündeme gelmeyeceğini savunmak, hatalı olacaktır.
3. Sonuç
Yaşanan salgının ilerleyen
günlerdeki hukuki süreçlere etkilerinin an itibari ile öngörülebilmesi mümkün
değildir. Ne var ki tahkim süreçlerinde kullanılan dijital araçların ve
tarafların üzerinde serbestçe kararlaştırabilecekleri unsurların dava
süreçlerine göre oldukça kapsamlı olması, salgının tahkimin tercihinde bir
sıçramaya yol açacağı düşünülmektedir. Ek olarak bu kapsamda belirtilmelidir ki
her ne kadar kurumsal tahkim merkezleri, duruşmaların ertelenmesi vb. kararlar
almışlarsa da bu kararlar taraflara sadece bir öneri mahiyetindedir. Yukarıda
da belirtildiği gibi ticari tahkim hem ulusal hem de uluslararası kapsamda
taraflara oldukça geniş hareket alanı sağlamaktadır. Bu nedenle aslen ve kesin
olarak tahkim süreçlerinde sürelerin durduğundan bahsetmek mümkün değildir,
zira bu durum tarafların iradesine göre belirlenecektir. Bu nedenlerle de
tahkim süreci yürüten tarafların, hakemlerin ve taraf temsilcilerinin ilk
olarak iletişim haline geçmesi ve sürecin devam edip etmeyeceği, edecek ise de
bu sürecin devamı için gerekli altyapının oluşturulması noktasında mutabakat
sağlamaları gerekmektedir. Bu mutabakatın en büyük önemi elbette ad-hoc tahkim
süreçlerinde ortaya çıkmaktadır. Taraflara bu denli geniş hareket alanı
sağlanan bir hukuki süreçte, tarafların birbiri ile iletişime geçmeksizin,
kendi açılarından işlemleri durdurmalarının hak kaybına sebebiyet vereceği
ortadadır.
Taraflar her ne kadar salgın
nedeni ile yargı organlarına erişimlerinin güç olmasına binaen tahkim yolunu
tercih edeceklerse ve tahkim süreçleri devam edecekse de iddialar, savunmalar
ve genel olarak tartışılacak konular bakımından güncel “mücbir sebep” durumunun
tahkim sürecinde de tartışılacağı ortadadır. Bu kapsamda devletlerin de mücbir
sebep halinden faydalanması mümkün olacak ve önümüzdeki yıllarda 2020 yılının
COVID-19 salgını, hukuki alanda benzeri görülmemiş bir şekilde uyuşmazlıklara
konu edilecektir. Yine de her türlü uyuşmazlık açısından olduğu gibi tahkimde
görülecek uyuşmazlıklar bakımından da öncelikle tarafların müzakere yolunu
tercih etmeleri, sözleşmelerinin devamını sağlamaları tavsiye edilmekte olup müzakerenin
mümkün olmadığı veya sözleşmenin devamının salgın geçtikten sonra dahi fayda
sağlamayacağı durumlarda tahkim yolu tercih edilmelidir.
Sağlıklı günler dileriz.